Mete'nin Yetiştiği Ortam
Mete zamanına kadar olan, Hunlara ait tüm tarihi bilgilerin kaynağında Çin yıllıkları bulunmaktadır. Fakat Mete zamanında yükselişe geçen Hunların tarihi bilgilerinde ilk defa alışılmışların dışına çıkılarak Hun kaynaklarına başvurulmuştur. Mete'nin hayatı ve faaliyetlerine ait bilgiler Hun halkının ağzından derlenen bilgilerdir.
Halk Mete'nin faaliyetlerini o kadar çok beğenmiş ve benimsemiş ki, Mete'nin hayatını ve faaliyetlerini destansı bir şekilde anlatmıştır. Bu yüzden destan ile tarihi olaylar birbirine karışmış ve bazı zamanlarda Mete hakkında efsanevi olaylar anlatılmıştır. Öte yandan kaynakların tek olması ve olağanüstü olayların anlatılması, gerçek olayların anlaşılmasını güçleştiriyor.
Çin yıllıkları ile halk anlatımları arasındaki benzerlikler kullanılarak değerlendirilmiştir. Böylelikle Mete hakkında biraz daha gerçekçi bilgiler belirginleşmiştir.
Mete'nin gençlik yaşlarına ait pek fazla bilgiler bulunmuyor ancak Mete'nin Çin imparatoriçesine göndermiş olduğu mektupta şu diyor:"Irmaklar ve göller arasında doğdum; geniş yaylalarda sığırlar ve atlar arasında büyüdüm; kendimi sık sık sınır boylarında buldum" bu ifadeden de anlaşılacağı gibi, Mete geniş yaylalar yaşayan, hayvancılıkla geçinen ve akıncılık yapan göçebe bir topluluğun çocuğuydu.
Mete mektubunda özel adlar kullanmadan göller ve ırmaklardan bahsetsede, Onun tarif ettiği alan Göktür Devletinin merkezi olan Orhun nehri ve çevresi olması yüksek ihtimaldir. Burası zaten Hun ailesinin kışlık merkeziydi.
Ancak Mete'nin hayatı atlar ve sığırlar arasında geçmesi onu, konar göçerlik(yaycılık) ve akıcılık faaliyetlerinin etki alanında bırakmıştır. Bu faaliyetler Mete'nin ufkunu genişletmiş, üstünlük ve hakimiyet duygusu kazandırmıştır.
Mete'nin hayatının bu bölümünde sığır güttüğü düşünülmüyor. Onun uzun yaz dönemlerinde her Hun çocuğu gibi koyunların sırtına binip, gelinciklere, kuşlara, tilkilere ve tavşanlara ok atmak suretiyle atıcılık eğitimleri yaparak kendini geliştirdiği kesindir. Hatta Mete'nin silah kullanma becerisinin gelişmesi için bazı Hun beylerinin görevlendirildiği kuvvetle muhtemeldir.
Bu beyler Mete'ye, at binmenin, kılıç kullanmanın ve ok atmatın bütün tekniklerini ve inceliklerini öğretmişlerdir. Bu nedenle Mete çocukluk yaşından kurtulur kurtulmaz Çin'e yapılan akınlara katılmaya başlamıştır.
Buradan sonraki olaylar yukarıdaki linkte vermiş olduğum komplo yazısından sonra devam etmektedir.
Teoman'ın oğlu Mete ile arasında geçen iktidar mücadelesi
Hun hükümdarı Teoman'ın oğlu Mete'ye kurduğu komplo başarısız olunca, Mete'nin ustalığına ve zekasına hayran kalmış, olayı unutturmak ve aradaki küskünlüğü gidermek istemiştir. Ancak Mete babasının tersine olayı kapatma ve unutma derdinde değil, intikam alma derdine düşmüştür. Mete, babasının kendisini önce komşu bir kavme rehin olarak göndermesinin ve daha sonra bu kavme saldırmasının arkasında yatanları çok iyi anlamıştır. Mete'nin artık babasıyla bağları kopmuş, kaderleri ayrılmıştır. Yada babasıyla iktidar kavgası başlamıştır.
Babası Mete'ye ilk hamlesini yapmış ve başarısız olmuş ve sıra şimdi ise Mete geçmiştir. Amacı zamanından önce babasından Hun tahtını almaktı. Artık Mete'nin hareketlerine yön veren duygu, iktidar ihtirasıdır.
Bu olaylardan sonra Teoman hatasını unutturmak ve arayı düzeltmek için, Mete'nin emrine tümen vermiş, Mete ise bu tümeni babasına karşı bir darbe için hazırlamıştır. Mete'nin babasına yaptığı hazırlık ve darbe olayı Çin yıllıklarında şöyle anlatılmaktadır:
"Mete, (hedefe giderken) ıslık çıkaran bir ok imal etti. Atlı-okçu birliğinin eğitimi esnasında kendisi bu oku nereye atarsa, erlerinin de hep birlikte o maddeyi vurmaları gerektiğini emretti. Bunu yapmayanın başını kesecekti. Avda, ıslık çıkaran ok nereye atılırsa orayı vurmayan kimsenin başı hemen gövdesinden ayrılacaktı. Bizzat Mete, ıslık çıkaran okunu değerli atlarından birinin vücuduna attı ve bu anda maiyetinden okunu atmaya cesaret edemeyenleri idam ettirdi. O, kısa bir süre sonra oku ile kendi sevgili eşini vurdu. Bu defa da maiyetinden bazıları (bu durum karşısında) donup kaldılar ve oklarını atmaya cesaret edemediler. Bunlar da Mete tarafından idam edildi.Yukarıdaki metinde Mete’nin babasına karşı yaptığı bir devlet darbesi anlatılmaktadır. Görüldüğü gibi, Mete, darbeyi birdenbire başlatmamıştır. Olayların seyrine bakılacak olursa, o, önce ayrıntıları iyice düşünülmüş esaslı bir plân yapmıştır. Bu plâna göre, Mete tümenini sıkı ve katı bir eğitimden geçirmiştir. Burada hemen şu soru akla gelebilir. Mete’nin emrine verilmiş olan tümen eğitimli birlik değil miydi? Şüphesiz bu tümen eğitimli bir birlik idi. Fakat Mete, yapacağı iş için bu tümenin eğitimini yeterli ve uygun bulmamıştır. Ona göre, askerlerin duygu, düşünce ve davranışları arasında tam bir uyum ve birlik bulunmalıydı. Bu da ancak özel bir eğitimle sağlanabilirdi.
Bir süre sonra Mete, av sırasında ıslık çıkaran oku ile babasının değerli atını vurduğu zaman, maiyeti istisnasız hep birlikte aynı hedefe ok attı. Bu durum üzerine Mete, maiyetine tamamen güvenebileceğini öğrendi. Sonra o, babası ile ava gitti ve Hun hükümdarı olan babasına ıslık çıkaran okunu attı. Bütün maiyeti de aynı istikamete nişan aldı ve böylece Hun hükümdarı öldürüldü. Bunun üzerine Mete, üvey annesini ve üvey kardeşini, kendisine itaat etmeyen bütün devlet büyüklerini öldürdü ve kendisini Hun hükümdarı (Şan-yü) ilân etti."
Mete, özellikle bu eğitimle askerlerin duygu, düşünce ve davranışlarını tamamen kendi amacına göre değiştirmek istemiştir. Askerî eğitimde deha sahibi olan Mete, şunu çok iyi biliyordu ki, ancak benzer duygu ve düşünce taşıyanlar ile benzer davranış gösterenler, aynı gayede birleşebilirler. Diğer taraftan liderin ruhu ile emrindekilerin ruhu da tam bir uyum içinde olmalıdır. Eğer bu uyum sağlanmışsa, liderler için uzun sözlere, emirlere ve talimatlara gerek yoktur. Yapılacak işler için bir jest, bir bakış, bir işaret yeterlidir.
Mete, işe, kendisi açısından bir hayli avantajlı bir şekilde başlamıştır. Görüldüğü üzere o, sadece Hun tahtının varisi bir tigin değil, aynı zamanda kendi hayatı ile birlikte devletinin ve milletinin itibarını kurtarmış bir kahramandır. Daha doğrusu o gücünü, kendi yeteneklerinden ve başarısından almaktadır. Çünkü Mete, silâh eğitiminde ve savaşlarda kullanılmak üzere hedefe giderken ıslık çıkaran bir ok icat etmiştir. O, hem gösterdiği kahramanlıkla hem de mucitliği ile üstünlüğünü ve yeteneğini göstererek, Hun halkını ve özellikle tümenini son derece etkilemiştir. Artık çevresi, Mete’ye üstün yetenekli bir lider gözüyle bakmaktadır.
Mete’nin uyguladığı eğitimin temelini “emre itaat, anında karar vermek ve gösterilen hedefi vurmak” gibi bugün de geçerli ilkeler ve kurallar oluşturmaktadır.23 Öyle anlaşılıyor ki, Mete’nin bu eğitimden asıl maksadı, emrindekilere, savaşlarda tek başına görevini tam yapabilecek yeteneği ve alışkanlığı önceden kazandırmaktır. Fakat Mete, ortaya koyduğu ilkelere ve kurallara uyum sağlayamayanlar için son derece acımasız olmuştur.
Halbuki, askerler daha işin başında yükümlülüklerini yerine getirmemenin neye mal olacağını çok iyi biliyorlardı. Zira Mete, eğitime başlamadan önce gösterdiği hedefi vurmayanların saf dışı edileceğini açıkça ilân etmiştir. Aksi durum zaten itaatsizlik ve disiplinsizlik anlamına gelecektir.
Özellikle askerlik mesleği, diğer mesleklere göre daha fazla disiplin ve itaati gerektirmektedir. Bundan dolayı, Mete’nin, verdiği emri yerine getiremeyenleri, kararsız kalanları ve hedefi vuramayanları ağır bir ceza ile hemen saf dışı etmesini normal bir davranış olarak kabul etmek lâzımdır. Esâsen Mete, birliğini rakiplerine üstünlük yaratacak ilkelerle eğitmiştir. Onun anlayışına göre, birlikleri arasında korkaklara, zayıf iradelilere, yetersizlere ve yeteneksizlere asla yer olmamalıdır. Çünkü, Mete’nin planladığı işler, maddeten ve manen zayıf insanların yapacağı işler değildi.
Hiç şüphesiz, bu insanlarla kaybedilenler, kazanılanlardan daha çok olacaktır. Üstelik bu insanlar, yapılacak işlerde başarısız olmakla kalmazlar, yetenekli insanlara da ayak bağı olurlar. Burada bir hüküm vermek gerekirse, Mete’nin bütün eylemleri, işte bu düşüncelerin damgasını taşımaktadır.
Mete, emrindeki birliği eğitirken sadece katı kurallar koymakla kalmamış, bu kuralları birer birer uygulamıştır.
Mete’nin harekete geçebilmesi için önünde bulunan en önemli mesele, güvendir. Bağlılığından emin olunmayan bir birliğe, şüphesiz güvenilemezdi. Onun, her şeyden önce birliği ile babası arasındaki hissî bağları koparması gerekiyordu. Çünkü, Mete, emrindeki birliği yabancı soydan bir düşmana karşı değil, kendi babasına karşı hazırlamaktadır.
Bundan dolayı o, bağlılığından emin olmak için tümenini türlü sınavlardan geçirmiş ve başarısız olanları birliğinin saflarından hemen ayırmıştır. Bundan da anlaşılıyor ki, Mete’nin bu hareketinin özünü, birlikte hareket ve nefsinden fedâkârlık gibi iki temel unsur oluşturmaktadır. Böylece Mete, bütün enerjisini amacına adamış, inançlı, kararlı, sadık, hiçbir engel tanımayan demir iradeli ve disiplinli bir birlik meydana getirmiştir. Zira Mete’nin hareketlerine egemen olan düşünce daima üstün gelmektir.
Mete, eğitim esnasında sadece emirler vermekle yetinmemiştir; verdiği emirleri daima ilk olarak bizzat kendisi uygulamıştır. O, bu davranışıyla kimsenin verdiği emir dışında kalmadığını, daha önemlisi kendisinin emrindekilerle eşit olduğunu göstermek istemiştir. İşte Türk komutanlarını tarihin her devrinde başarılı kılan ve zafere götüren bu özelliktir. Bu özelliği ile Mete, kendisinden sonra gelen bütün Türk komutanlarına örnek olmuştur.
Asya Hunları - Mete Dönemi - 2.Bölüm
Reviewed by FitKadın
on
Kasım 07, 2017
Rating:
Reviewed by FitKadın
on
Kasım 07, 2017
Rating:

Hiç yorum yok: